28 Nisan 2010 Çarşamba

Bahar











Geçen sene bu zamanlardan kalma fotoğraflar.

27 Nisan 2010 Salı

Düştüm


Bisiklete bindiğimden beri düşmedim diye herkese böbürleniyordum. Her ne kadar parkda binsemde düşmeden gidebilmiştim.
Dün akşam ilerdeki ve daha büyük olan parka gidelim dedik. Arka sokaklardan parka geldik. parkın girişinde küçük bir eğim ve iki dönüş yeri var. Giderim ne olacak dedim ve birazcık hızlandım. İlk dönüşte birisi vardı ve onun yakınından geçmemek için uzaktan döndüm. Burasını atlattım derken diğer tarafta da birisi çıktı karşıma. Yaya tabiki bunlar. O sol da ben sağda gene geçerim dedim ve yavaşlamadım. Ben tam sağdan geçecekken adamda sağa yöneldi ve duramadan doğruca adamın üstüne uçtum. Frene bassana ama nerede aklıma bile gelmedi, "çekil çekil" diye diye adama çarptım. Çarpmayla beraber hop yerdeyim. Bir bacağım bisikletin altında bir tanesi üstünde, kafam yerde, elim en altta..
Kalkamadım bile, çarptığım adam beni kaldırmaya uğraşıyor, eşim başımda "birşey oldu mu" diyor. Zar zor kalktım, çarptığım adama birşey olmamıştı iyiki, bana "iyi şanslar" dileyip gitti adamcagız:) Biraz acıdı ama bineceğim dedim ve parkda zorda olsa dolaşmayı bitirdim.
Eve geldik ve bendeki hasara baktık. Morarmış bacak ve toto:) İncinmiş bir el bileği ve ağrıyan bir omuz. Elimden destek almaya çalışırken en büyük hasarı o almış. Kremlerle ovulmuş ve sarılı bir vaziyette artık elim. Beklenmedik küçük bir kaza sonucu bisiklet macerama kısa bir ara verdim. Ama en kısa zamanda geri gelecegim. Bu sefer bisiklet canavarı diye yazdıracağım arkasına:))

23 Nisan 2010 Cuma

GELİN





Uzun yıllar oldu ben evleneli ve gelinlik modeli bakmayalı. Unutmuşum nasıl bir telaş olduğunu..
Perşembe günü Gözde ile gelinlik provasına gittim. Aslında prova demek doğru olmaz model beğenmek için iki magaza ile görüştük.
Amsterdam'da Pronovias satan iki yerden randevu almış ve beraber gittik. Bir tanesi Beethovenstraat'da diğeri ise Stadionweg üzerindeydi.
İlkinde pek memnun olduğumuz söylenemez. Birkaç modelle gitmişti arkadaşım elinde ve görevliye bunlara benzer birşeyler istediğini söyledi.
Ama hanımefendi bize sadece bir model gösterdi ve başka seçenek sunmadı. Elinde olmayabilir çünkü küçük bir yerdi ama daha güleryüzlü bir hizmet beklerdik.
Birşey sorduğumuzda kocaman mavi gözlerini döndüre döndüre konuşmasıyla 20 dakika içinde çıktık. Diğeri ise çok daha iyiydi. Satıcı örneklerimize göre elindeki modelleri ve diğer alternatifleri gösterdi. Çeşitli seçenekler sundu, gelinlikle beraber ayakkabı ve çanta modelleride gösterdi. Bunun da kocaman mavi gözleri vardı ama döndüre döndüre konuşmadı:)
Aslında Türkiye'den alacak ama burada bir modele karar verip şimdiden Türkiye'ye sipariş vermek istiyordu.Ama galiba haftaya Türkiye'ye gittiğinde karar verecek.
Oradan diğer alışverişimizi halettemeye yani mutfak eşyasını aramaya başladık. İkimizde pek bir yer bilmiyoruz o yüzden önümüze gelen heryere girdik. Sürekli de "Türkiye'de şurada bulurduk, şu fiyata olurdu" diye konuşuyoruz. Türkiye'yle kıyaslamaktan ne zaman vazgeçeceğiz bilmiyorum. Birkaç yeri dolaştıktan sonra istediklerimizi Bijenkorf'da buluruz dedik ve oaraya geçtik.İlk başta kafesinde bir mola, sabahtan beri dolaşmaktan yorulmuştuk.
Sonrada mutfak gereçlerinin olduğu katta konuşlandık:) Villeroy&Boch'un çatal-bıçak takımını ve bir iki ufak tefek mutfak eşyası aldık. Sabah 10.30 da buluştuk ve saat 19 da eşlerimizle buluştuk. Nişanlısına göre pek bir iş halledemedik ama bize göre çok iş hallettik ve yorulduk:)
Bütün günden anladığım ülkemizde herşeyi çok daha rahat ve uygun fiyata bulabiliyoruz, hizmet kaliteside çok yüksek. Gene memleket özlemim arttı galiba:)

19 Nisan 2010 Pazartesi

Bisiklet


Nerdeyse 1.5 sene olacak Amsterdam'a taşınalı ve ben cumartesi günü bisikletli olabildim. Tabi ki eşimin zoruyla:) Dilinde tüy bitmişti adamın alalım demekten ama ben binemem diye yanaşmıyordum bir türlü. Sonunda canına tak dedi ve cumartesi günü tıpış tıpış gittik ve aldık. Tabi benim boyuma göre olanını bulmakta zorlansak da, malum adamlar bize tepeden bakıyorlar. 1.60 lık boyumla onların bindiği bisikletler beni korkutuyordu. Nostalji dedikleri bir model var ve benim hoşuma gidiyordu. Kullanırken dimdik duruyorsun niyeyse gözüme güzel geliyor o duruş. İstediğim modelde bulduk bana uygun bir tane ve cumartesi günü aldık. Eşim hemen denememizi istedi ama ben misafir geleceğini bahane ederek bir gün daha kazandım.

Çocukluğumda binmiştim bisiklete ve severdim ama üzerinden 20 küsur sene geçtiği için korkuyordum. Cumartesiyi atlattım ama pazar günü misafirlerimiz gittikten sonra başıma dikildi ve "hadi hazırlan gidiyoruz" dedi. Ben "hayatım yorgunum, misafirlerimiz yeni gitti. zaten nerede kullanacagım önce alışmam lazım" bahaneleri öne sürsemde dinlemedi ve gittik yakındaki parka.

" Tut beni, düşeceğim, korkuyorum...." gibi saçmalıklarıma rağmen bindim ve bir iki yalpalamadan sonra baktım gidiyorum. Tabi düz gidiyorum, henüz dönüşlerim sorunlu:) Yıllar sonra binmişim bu kadarda olur dedim. Aldığım modelin freni pedallarda. Yani geri çevridiğimde duracak. Biraz zorladı öyle olması ama alıştım gibi.

Şimdi her akşam alıştırma turları yapacağız parkda. Bir hafta sonra trafiğe çıkabilirmişim:) Acaba diyorum bisikletin arkasına "dikkat acemi sürücü" yazdırsam nasıl olur? Böylelikle belki kazaları önleyebilirim:))
Geçen sene eşimin bisikletiyle çektiğim bir fotoğraf.


14 Nisan 2010 Çarşamba

Dün

Dün öğleden sonra Den Haag'da oturan bir arkadaşımla buluşacaktık. Amsterdam'daki bir üniversiteyle doktora için görüşecekti ve sonra benimle buluşacaktı. Ama işi uzadı ve görüşmemiz akşama kaldı. Nişanlısıyla bize geldiler ve yemek için nereye gidelim dedik. Aslında evin yakınlarında Türk bir restaurant açıldı ama bir türlü gidemedik. Birkaç kere niyetlendik ama hep vazgeçtik, acaba oraya gidip denesek mi derken aklıma yaban'ın ve dudu'nun söz ettikleri Maydanoz geldi. İki tane olumdu görüş aldığımıza göre oraya gidebilriz dedik ve gittik. Güzel bir yerdi. Ama benim için şöyle bir sorun var, mezelerde sarımsaksız birşey bulamadım. Tabi meze dediğin sarımsaksız olmaz ama ben sarımsaktan nefret ederim. Eve bile almam. Garsonumuzun adı Kazım'dı yanlış hatırlamıyorsam, her getirdiğinde "çok az var, bir tadın anlamazsınız bile" dedi. ama bilmiyor ki benim ne denli nefret ettiğimi:) Neyse bende ne zamandır yemediğim arnavut ciğerinden yedim. Masadaki diğer 3 kişi gelenleri beğendiğine göre güzel bir restaurant demektir:) Sık sık gideriz diye düşünüyorum çünkü sevgili kocam bir kasa efes siparişi verdi. Buradaki marketlerde bulamıyoruz ve kendisi pek sever efesi, hemen nereden aldığını sordu tabiki onlara toptan geliyormuş ama bizim için bir kasa alabileceğini belirtti ve sipariş verdik. Artık restauranta gidip bir kasa efesimizi alıp çıkabiliriz:)) Arkamızdan demiştir adam biri sarımsak yemez diğeri başka biraz yokmuş gibi efesi kasayla ister:)))
Burada gittiğimiz ikinci Türk restaurantı oldu. İlki Levant'dı. Orasını da sevmiştim ben ve hatta yediğim enginar salatasına bayılmıştım. Kullandıkları zeytinyağı soracaktım ama çekinmiştim, bir dahaki gittiğimde sorarım. Kasayla efes siparişi verdikten sonra zeytinyağı sormak ne demek:)) Levant biraz daha özel günlerde gidlebilecek gibi bence.
Onun haricinde gitmediğim ama duyduğum Türk restaurantlarını şunlar.

Orontes
40 Albert Cuypstraat, 1072CV Amsterdam
020- 67 96 225

Divan
Elandsgracht 14, 1016TV Amsterdam
020 - 626 82 39

Birde Maydanozun olduğu cadde Kilim isminde bir tane gördüm ama bilmiyorum nasıl bir yerdir. Link verme işini beceremediğim için veremiyorum, üzgünüm:(


10 Nisan 2010 Cumartesi

Londra 2

Birkaç Londra fotoğrafı daha..

















London Eye





covent garden

















London Eye















Siyah kuğu:)








6 Nisan 2010 Salı

Londra

















4 günlük paskalya tatilinde ne yapılır dedik ve bir türlü gitmek kısmet olmayan Londra'ya uçtuk. Çok yorucu ama güzel bir haftasonuydu. 2 tam günümüz vardı ve neresi önümüze çıkarsa gittik. Ayaklarımızın dayanabildigi kadar yürüdük. Metroların kapalı olduğunda otobüsleri keşfettik.
Londra'ya gitmişken müzikal izlememek olmazdı ve bizde Piccadilly Theatre'da Grease izledik.

















Hyde Park'da yürüyüş yaptık, Buckingham Sarayını (saray kısmı değil diğer ek binalar açıktı, saray kısmı maalesef yaz döneminde açıkmış), National History Museum ve The National Gallery'i gezdik.









İki günde ne yapılabiliyorsa yapabildiğimiz kadar yaptık. Ama sonbaharda sadece fotograf çekmek için gitmek istiyorum. Bu seferkiler tam turist pozları oldu:)