28 Kasım 2010 Pazar

soğuk









bu sene kış mı erken geldi ben mi çok üşüyorum bilmiyorum...






















21 Kasım 2010 Pazar

Amsterdamse Bos

Geçen hafta niyetlenip gidemediğimiz Amsterdamse Bos'a bugün gidebildik. Aslında fotoğraf için uygun bir gündü ama ben pek çekemedim. Birinci sebep, çok fazla köpek vardı:) Maalesef ben çok korkarım köpeklerden. Nereyi çekmeye niyetlensem etrafımda bir sürü köpek geldi. Onlardan kaçayım derken pek çekemedim. Hayvanların benimle derdi yok, onlar kendi oyunlarının peşinde ama ben kendi kendime korkuyorum. Bir iki tane ancak çekebildim. Parkdan çıkıp kürek çekenleri seyretmek ve orada da fotğraf çekmek istedim ama makinamın şarjı bitti. Dümdüz nehirde küreklerin bıraktığı dalgalanma çok güzeldi ama başka sefere kaldı.



14 Kasım 2010 Pazar

12 Kasım 2010 Cuma

Karar 2


1 kasım itibariyle Hollanda'ya geleli 2 sene oldu. İlk geldiğimizde ben bir hafta kadar kalıp, kayıt işlemlerinden sonra Türkiye'ye dönmüştüm. Oradaki evimizi kapatıp, eşyaları ayarlamıştım. Aralıkta da bende gelip yerleştim. Geldiğimizde ne kadar kalacağımızı kararlaştırmamıştık.
3-4 sene diyorduk sonra döneriz. Şimdi 2 seneyi doldurduk ve eşime gelen iş teklifleri yüzünden kararsız kaldık.
Türkiye ve Almanya'dan hoş iki teklif aldı. Ama buradan da şikayetimiz yoktu. Karıştık ve bir türlü karar veremiyoruz. Bir iki sene daha burada kalmalımıyız, yoksa daha öncede yaşadığımız Almanya'ya gitmeli miyiz? Ya da eninde sonunda biz Türkiye'ye döneceğiz zaten diyerek şimdi mi dönmeliyiz..
İkimizde farklı şeyler düşünüyoruz. Ne kadar farklı ülkeler görmeyi sevsemde ben, Türkiye'de yaşamasını tercih ediyorum galiba. Eşimde tam tersi mümkün olduğu kadar yurtdışında yaşamasını, Türkiye'ye tatillerde gitmeyi tercih ediyor. Yani ikimizde ayrı telden çalıyoruz. Şu an hangi işin artısının daha fazla olduğunu düşünüyoruz ona göre karar vermeye çalışıyoruz ama henüz veremedik.
Taşınmak gözümde büyüyor ama burada kalsak bile bahçeli bir eve geçmek istiyorum. Yani her halukarda taşınma var bana:))

10 Kasım 2010 Çarşamba

Deneme


Önünde uzayıp giden ve sislerin içinde belli belirsiz görülen yolu takip ediyordu. Nereye gideceginden emin değildi ama sanki ayakları onu götürüyordu. Burası neresiydi ve O’nun ne işi var burada hiçbirşey hatırlamıyordu. Tek bildiği sislerin arkasındaki yere ulaşması gerektiğiydi. Orada O’nu bekleyenler vardı ve biran önce onları bulmalıydı. Arkasında sanki birisi onu takip ediyordu, geri dönüp baktı ama sisler yüzünden birşey görmemişti. Adımlarını hızlandırdı, hatta koşmaya başladı. Ara ara arkasına bakıyordu ve kimseyi görmüyordu ama biliyordu birisi peşindeydi. Soluğunu ensesinde hissedebiliyordu. Nefesinin kesildiğini hissediyordu, sanki görünmez bir el boğazını sıkıyordu. Görünmez elden kurtulmaya çalışıyordu, çırpınıyordu. Birden bir ses duydu “canım, kötü bir rüya görüyorsun uyan”....
Gözlerini zorlada olsa açtı, etrafına bakındı. Perdelerin arasından sızan güneş ışıgında havadaki toz zerreciklerini gördü ilk önce. Odaya bakındı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yataktaydı ve yanında da bir kadın vardı. Gözlerini ona doğru çevirdi ve kadın biraz önceki sözlerini tekrarlayarak sarıldı ona, “canım, kötü bir rüya görüyordun. Ama korkma geçti artık”. O anda anladı nerede olduğunu. Evinde ve yatağındaydı. Yanında da sevdiği kadın vardı. Sarıldı ona sıkıca ve çok sevdiği kokusunu içine çekti. “Evet” dedi “kötü bir rüya gördüm, ama şimdi iyiyim.” Daha sıkı sarıldı. Kabustan dolayı sırılsıklam olmuştu.Düşünmeye başladı. Bir süredir böyle ne olduğunu anlayamadığı rüyalar görüyrodu. Son zamanlarda sıklaşmıştı ve neredeyse her gece görmeye başlamıştı. Anlam veremiyordu bir türlü rüyalarına. Sürekli sislerin içerisinde peşindekilerden kaçıyordu. Kimdi bu peşindekiler ve neden kaçıyordu. Çıkışta onu bekleyenler kimdi, niye oraya ulaşmak istiyordu. Kafasından bir sürü şey geçiyordu ama sonuça ulaşamıyordu bir türlü. Sürekli kabuslar görüyor ve sıkıntılı günler geçiriyordu.
Kollarının arasından sıyrıldı kadın ve O’na “kabus görmen bugün kahvaltıyı senin hazırlayacagın gerçeğini değiştirmez canım)” dedi. “ Şimdi duşa gidiyorum ve çıktığımda çok güzel bir kahvaltı bekliyorum senden”. Gülerek karşılık verdi, “kahvaltı yerine duş almana yardım etsem olmaz mı?”. Kocaman bir öpücük verdi kadın ve “hayır” dedi gülerek. Yataktan kalktı üzerine birşey almadan banyoya yöneldi ve tam kapıda dönerek göz kırptı adama. Gülerek yatağa tekrar uzandı adam. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu düşündü. Beyaz teni ve siyah saçları vardı. Boyu çok uzun sayılmazdı, minyon bir yapısı vardı. Kendine has çekiciliğiyle girdiği ortamlarda kendisine baktırırdı. Adam en çok burnunda ve omuzundaki çilleri sevdiğini düşündü. Onları öpmekten ne çok keyif alıyordu. Kollarının arasındayken kedi gibi kıvranması ise onu delirtiyordu. Bunları düşünürken kendine geldi, biraz daha yatakta oyalanırsa kahvaltıyı hazırlayamayacaktı. Gülerek kalktı ve ocağa suyu koydu. Kahvaltı neredeyse hazırdı ve kadın mutfağa geldi. Kocaman bir öpücük verdi adama ve “senin gibi güzel kahvaltı hazırlayan görmedim. Hiçbirşeyi unutmuyorsun, çok teşekkür ederim hayatım” dedi. Masa başında yarı kahvaltı ederek yarıda cilveleşerek bir saati tamamladırlar. Beraber topladılar ve kadın “benim hazırlanmam lazım, biliyorsun spora gidecegim” dedi. Düşündü adam, ufacık bir kadın nereden buluyordu bu kadar enerjiyi. Her Cumartesi 2 saat spor salonuna gidiyordu, haftaiçide akşamları fırsat buldukça gidiyordu. Bazen kıskanıyordu kadını, özelliklede bir yerde dans ettiklerinde. Etrafdaki erkeklerin ona bakmasına sinir oluyordu. Söylemişti bunu kadına O’da gülmüştü. “senden başkasını istemiyorum, merak etme” demişti. Yavaş yavaş vazgeçiyordu kıskanma huyundan biliyorduki kadın onu seviyordu, gereksiz kıskançlıklarla mutluluğunu bozmanın alemi yoktu. Bunları düşünürken tekrar kadının sesini duydu, “canım, ben çıkıyorum. Öğleden sonra görüşürüz.” Öpüştüler ve gitti..

5 Kasım 2010 Cuma

Karar


Alışverişimi yaptım ve çayımı alıp oturdum bilgisayarın başına. Bir karar vermemiz lazım ama nasıl vereceğiz bilen yok. Zaten ben kararsızın tekiyim. Sürekli olarak fikir değiştiririm. Once birini seçer sonra diğerine geçerim. Buraya taşındığımızdan beri yani 2 senedir fotoğrafla ilgileniyorum ama hala ne çekmek istediğime karar veremedim. Bir gün manzara çekmek iyi geliyor diğer gün insan. Makro diyorum sonrada geniş açı... Sürekli değişiyor. Ama galiba ağırlık şehir fotoğraflarına kayıyor. Şehrin içinde dolaşıp ara sokaklarda birşeyler bulmak hoşuma gidiyor.
Ama birde sb mi renkli mi? grenli mi net mi? Düşününce hayalimdeki fotoğrafın sb yada soluk renkli ve niyeyse bol grenli olduğunu görüyorum, aslında gren çok kabul gören birşey değil ama bazı fotoğraflara yakışıyor. Aklımda olanı bakalım çekebilecek miyim?
Aslında karar vermemiz gereken fotoğraf değil başka birşey ama başka sefere yazarım.
Aynı yerde çekilmiş bir fotoğrafın, yatay-dikey, renkli-sb versiyonları..