18 Aralık 2010 Cumartesi

kar2















bugünden..






15 Aralık 2010 Çarşamba

Yerelması


Yemek tarifi olmayan blog olmaz dedim ve bir tanede ben vereyim istedim:) Ben yerelmasını çok severim ve burada da görünce almadan duramadım.
Herkesin sevdiği birşey değil ama benim hoşuma gidiyor. Kayınvaldem zeytinyağlı yemeğini çok güzel yapar ve bende onden öğrendim. Efendim kısaca, zeytinyağında havuçlarınızı biraz pişiriyorsunuz. Sonra temizlediğiniz yerelmalarını ve birazcık pirinçi ekliyorsunuz. Bir çay bardağı kadar su yeterli. Yerelmaları yumuşayınca kapatıyorsunuz ve üzerine bolca kuru nane ekliyorsunuz. Sonra da afiyetle yiyorsunuz:) Ben birde maydanoz koydum ama biraz fazla kaçmış:)
Unutmadan sevgili Mine http://minetozanlioglu.blogspot.com/ beni mimlemiş, bu işler nasıl oluyor pek bilmiyorum. Ama cevap vereyim. Bir kişiyi seçip, onunla neler yapmayı sevdiğinizi yazın.
Şu an çok sevdiğim birisiyle, Büyükada'da çay içiyor olmak isterdim. Umarım bahara yapabiliriz...
Mimi birilerine göndermem gerekiyor galiba ama ben yazdım buraya mimlenmek isteyen alsın:)

11 Aralık 2010 Cumartesi

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kış



















Türkiye'dekiler kar fotoğrafı bekliyorlardı benden, ama ben üşenip çekmemiştim. Bugün Dudu'da "bekliyorum" deyince, soğuk moğuk demedim gidip çektim:)






























28 Kasım 2010 Pazar

soğuk









bu sene kış mı erken geldi ben mi çok üşüyorum bilmiyorum...






















21 Kasım 2010 Pazar

Amsterdamse Bos

Geçen hafta niyetlenip gidemediğimiz Amsterdamse Bos'a bugün gidebildik. Aslında fotoğraf için uygun bir gündü ama ben pek çekemedim. Birinci sebep, çok fazla köpek vardı:) Maalesef ben çok korkarım köpeklerden. Nereyi çekmeye niyetlensem etrafımda bir sürü köpek geldi. Onlardan kaçayım derken pek çekemedim. Hayvanların benimle derdi yok, onlar kendi oyunlarının peşinde ama ben kendi kendime korkuyorum. Bir iki tane ancak çekebildim. Parkdan çıkıp kürek çekenleri seyretmek ve orada da fotğraf çekmek istedim ama makinamın şarjı bitti. Dümdüz nehirde küreklerin bıraktığı dalgalanma çok güzeldi ama başka sefere kaldı.



14 Kasım 2010 Pazar

12 Kasım 2010 Cuma

Karar 2


1 kasım itibariyle Hollanda'ya geleli 2 sene oldu. İlk geldiğimizde ben bir hafta kadar kalıp, kayıt işlemlerinden sonra Türkiye'ye dönmüştüm. Oradaki evimizi kapatıp, eşyaları ayarlamıştım. Aralıkta da bende gelip yerleştim. Geldiğimizde ne kadar kalacağımızı kararlaştırmamıştık.
3-4 sene diyorduk sonra döneriz. Şimdi 2 seneyi doldurduk ve eşime gelen iş teklifleri yüzünden kararsız kaldık.
Türkiye ve Almanya'dan hoş iki teklif aldı. Ama buradan da şikayetimiz yoktu. Karıştık ve bir türlü karar veremiyoruz. Bir iki sene daha burada kalmalımıyız, yoksa daha öncede yaşadığımız Almanya'ya gitmeli miyiz? Ya da eninde sonunda biz Türkiye'ye döneceğiz zaten diyerek şimdi mi dönmeliyiz..
İkimizde farklı şeyler düşünüyoruz. Ne kadar farklı ülkeler görmeyi sevsemde ben, Türkiye'de yaşamasını tercih ediyorum galiba. Eşimde tam tersi mümkün olduğu kadar yurtdışında yaşamasını, Türkiye'ye tatillerde gitmeyi tercih ediyor. Yani ikimizde ayrı telden çalıyoruz. Şu an hangi işin artısının daha fazla olduğunu düşünüyoruz ona göre karar vermeye çalışıyoruz ama henüz veremedik.
Taşınmak gözümde büyüyor ama burada kalsak bile bahçeli bir eve geçmek istiyorum. Yani her halukarda taşınma var bana:))

10 Kasım 2010 Çarşamba

Deneme


Önünde uzayıp giden ve sislerin içinde belli belirsiz görülen yolu takip ediyordu. Nereye gideceginden emin değildi ama sanki ayakları onu götürüyordu. Burası neresiydi ve O’nun ne işi var burada hiçbirşey hatırlamıyordu. Tek bildiği sislerin arkasındaki yere ulaşması gerektiğiydi. Orada O’nu bekleyenler vardı ve biran önce onları bulmalıydı. Arkasında sanki birisi onu takip ediyordu, geri dönüp baktı ama sisler yüzünden birşey görmemişti. Adımlarını hızlandırdı, hatta koşmaya başladı. Ara ara arkasına bakıyordu ve kimseyi görmüyordu ama biliyordu birisi peşindeydi. Soluğunu ensesinde hissedebiliyordu. Nefesinin kesildiğini hissediyordu, sanki görünmez bir el boğazını sıkıyordu. Görünmez elden kurtulmaya çalışıyordu, çırpınıyordu. Birden bir ses duydu “canım, kötü bir rüya görüyorsun uyan”....
Gözlerini zorlada olsa açtı, etrafına bakındı. Perdelerin arasından sızan güneş ışıgında havadaki toz zerreciklerini gördü ilk önce. Odaya bakındı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yataktaydı ve yanında da bir kadın vardı. Gözlerini ona doğru çevirdi ve kadın biraz önceki sözlerini tekrarlayarak sarıldı ona, “canım, kötü bir rüya görüyordun. Ama korkma geçti artık”. O anda anladı nerede olduğunu. Evinde ve yatağındaydı. Yanında da sevdiği kadın vardı. Sarıldı ona sıkıca ve çok sevdiği kokusunu içine çekti. “Evet” dedi “kötü bir rüya gördüm, ama şimdi iyiyim.” Daha sıkı sarıldı. Kabustan dolayı sırılsıklam olmuştu.Düşünmeye başladı. Bir süredir böyle ne olduğunu anlayamadığı rüyalar görüyrodu. Son zamanlarda sıklaşmıştı ve neredeyse her gece görmeye başlamıştı. Anlam veremiyordu bir türlü rüyalarına. Sürekli sislerin içerisinde peşindekilerden kaçıyordu. Kimdi bu peşindekiler ve neden kaçıyordu. Çıkışta onu bekleyenler kimdi, niye oraya ulaşmak istiyordu. Kafasından bir sürü şey geçiyordu ama sonuça ulaşamıyordu bir türlü. Sürekli kabuslar görüyor ve sıkıntılı günler geçiriyordu.
Kollarının arasından sıyrıldı kadın ve O’na “kabus görmen bugün kahvaltıyı senin hazırlayacagın gerçeğini değiştirmez canım)” dedi. “ Şimdi duşa gidiyorum ve çıktığımda çok güzel bir kahvaltı bekliyorum senden”. Gülerek karşılık verdi, “kahvaltı yerine duş almana yardım etsem olmaz mı?”. Kocaman bir öpücük verdi kadın ve “hayır” dedi gülerek. Yataktan kalktı üzerine birşey almadan banyoya yöneldi ve tam kapıda dönerek göz kırptı adama. Gülerek yatağa tekrar uzandı adam. Ne kadar güzel bir kadın olduğunu düşündü. Beyaz teni ve siyah saçları vardı. Boyu çok uzun sayılmazdı, minyon bir yapısı vardı. Kendine has çekiciliğiyle girdiği ortamlarda kendisine baktırırdı. Adam en çok burnunda ve omuzundaki çilleri sevdiğini düşündü. Onları öpmekten ne çok keyif alıyordu. Kollarının arasındayken kedi gibi kıvranması ise onu delirtiyordu. Bunları düşünürken kendine geldi, biraz daha yatakta oyalanırsa kahvaltıyı hazırlayamayacaktı. Gülerek kalktı ve ocağa suyu koydu. Kahvaltı neredeyse hazırdı ve kadın mutfağa geldi. Kocaman bir öpücük verdi adama ve “senin gibi güzel kahvaltı hazırlayan görmedim. Hiçbirşeyi unutmuyorsun, çok teşekkür ederim hayatım” dedi. Masa başında yarı kahvaltı ederek yarıda cilveleşerek bir saati tamamladırlar. Beraber topladılar ve kadın “benim hazırlanmam lazım, biliyorsun spora gidecegim” dedi. Düşündü adam, ufacık bir kadın nereden buluyordu bu kadar enerjiyi. Her Cumartesi 2 saat spor salonuna gidiyordu, haftaiçide akşamları fırsat buldukça gidiyordu. Bazen kıskanıyordu kadını, özelliklede bir yerde dans ettiklerinde. Etrafdaki erkeklerin ona bakmasına sinir oluyordu. Söylemişti bunu kadına O’da gülmüştü. “senden başkasını istemiyorum, merak etme” demişti. Yavaş yavaş vazgeçiyordu kıskanma huyundan biliyorduki kadın onu seviyordu, gereksiz kıskançlıklarla mutluluğunu bozmanın alemi yoktu. Bunları düşünürken tekrar kadının sesini duydu, “canım, ben çıkıyorum. Öğleden sonra görüşürüz.” Öpüştüler ve gitti..

5 Kasım 2010 Cuma

Karar


Alışverişimi yaptım ve çayımı alıp oturdum bilgisayarın başına. Bir karar vermemiz lazım ama nasıl vereceğiz bilen yok. Zaten ben kararsızın tekiyim. Sürekli olarak fikir değiştiririm. Once birini seçer sonra diğerine geçerim. Buraya taşındığımızdan beri yani 2 senedir fotoğrafla ilgileniyorum ama hala ne çekmek istediğime karar veremedim. Bir gün manzara çekmek iyi geliyor diğer gün insan. Makro diyorum sonrada geniş açı... Sürekli değişiyor. Ama galiba ağırlık şehir fotoğraflarına kayıyor. Şehrin içinde dolaşıp ara sokaklarda birşeyler bulmak hoşuma gidiyor.
Ama birde sb mi renkli mi? grenli mi net mi? Düşününce hayalimdeki fotoğrafın sb yada soluk renkli ve niyeyse bol grenli olduğunu görüyorum, aslında gren çok kabul gören birşey değil ama bazı fotoğraflara yakışıyor. Aklımda olanı bakalım çekebilecek miyim?
Aslında karar vermemiz gereken fotoğraf değil başka birşey ama başka sefere yazarım.
Aynı yerde çekilmiş bir fotoğrafın, yatay-dikey, renkli-sb versiyonları..



18 Ekim 2010 Pazartesi

Brüksel








Geçen cumartesi gittiğimiz Brüksel'den kareler. Gerçi Brüksel olduğunu gösteren pek kare yok:))











































































10 Ekim 2010 Pazar

Misafir ve tatil















Bir haftadır Türkiye'den misafirlerim vardı. Ağbim-eşi ve ortak arkadaşlarımız olan başka bir çift daha. Kalabalık, koşuşturmalı, eğlenceli, keyifli bir haftayı bugün bitirdik ve onları geçirdim birkaç saat önce. Geceyarısı gibi İzmir'de olacaklar.
Ev gene boş kaldı. Sürekli birileri gelsin istiyorum... İnşallah en kısa zamanda Türkiye'den birileri gelir gene.
Misafirlerimizle birlikte kısa bir Roma tatili ve günübirlik bir Brüksel gezisi yaptık. Kalan zamanlarda da Amsterdam'da gezdik. Küçük ve komik kek maceramızın haricinde gayet dinçtik:))
Roma gezisinden bir iki fotoğraf şimdide:)

































































20 Eylül 2010 Pazartesi

Düğün


Sonunda ailenin son bekar çocuğunuda evlendirdik. Cumartesi günü erkek kardeşimin düğünü vardı ve ben bir haftadır izmir'de koşturuyordum. Deli gibi yorulduktan sonra dün döndük ve bugünde hasta yatıyorum. İzmir 35 derece, burası 16. İncecik bir tshirtle gelme hatasına düşersen hastalanmak kaçınılmaz oluyor maalesef.
Kız tarafı İstanbul'da yaşıyrolar, kardeşimde öyle ama düğünü İzmir'de yaptık. Çarşambadan itibaren annemlere misafirler gelmeye başladı.Aslen Denizli'liyiz ve sinir olduğum bir adetimiz var maalesef. Düğün olan aileye bütün akrabalar bir hafta boyunca geliyor ve yemek yiyorlar. Evin kapısı açık ve sabahtan akşama kadar sürekli birileri geliyor. Neyseki bu sefer sadece 3 gün geldiler:) Sanki apartmanda değilde köşkte yaşıyoruz. İnsanlar yanımızda olmak istiyor anlıyorum ama kardeşim 5 dk. uğrayın gidin yada düğüne gelin işte sadece. Ne kadar yemek yaptık ve bulaşık yıkadım bilmiyorum.
Geç yatıp erken kalktık, sersem gibi bir hafta geçirdik. Perşembe günüde kız tarafı geldiler. anne-baba ve kardeşleri bizde kaldılar diğerleri otele yerleştiler. Ama perşembe akşamı yemekte bizdelerdi. Annemin karşı komşusuda evini açtı ve o gece 60 kadar kişiye yemek yedirdik.Mutfaktan çıktığımı hatırlamıyorum:))
Cuma günü gelin hanımı kuaföre götürdüm, saçının nasıl yapılacağını konuşması için. Cumartesi günü gittik kuaföre ve herşey yolundaydı. Saat 15.45 gibi çıkılacaktı ama saat 13 de benim deli kardeşim aradı ve bir saat sonra gelini almaya geleceğini söyledi. Tabi herşey birbirine karıştı, yetiştireceğiz diye bir koşuşturma oldu. Kuaför sinirlendi, gelin yetişti benim saçım babamın deyimiyle "nine saçı" gibi oldu:) Arada kaynadım ve klasik bir topuz yapıldı.
Nikahta nişan için aldığım mavi elbisemi giydim, yemek için ayrıca siyah bir elbise aldım. Ben ne güzel tek elbiseyle geçiştirecektim ama herkes değiştirince bende onlara uydum.
Nikahta giydiğim ayakkabılar ayağımı mahvetti. Başkada ayakkabım yok. Ağbimin eşinden ödünç ayakkabı aldım. Evlerine gidip kızın bütün ayakkabılarını denedim neredeyse. O sıktı, bu yüksek bu alçak derken sonunda bir tanesi oldu ayağıma.
Yemek için gittiğimiz yerde de oturma sorunu yaşandı. Herkes için yer ayrılmıştı ama millet kafasına göre oturmuş. Bizde bulduğumuz yere oturduk. Güzel bir düğün oldu ama ben fotoğraf yüzünden adamlarla kavga ettim. Neymiş efendim benim makinam
profesyonelmiş çekemezmişim. "Kardeşimin düğünü size ne" desemde tartıştık. sonunda halloldu ama bende çekecek keyif kalmadığı için çekmedim. Eşim bir iki tane çekti o kadar. Fotoğraflara baktım şimdi ve bir tanesini bile beğenmedim:)) Kendimi de diğerlerinide.
Ben hepsinde yarım dünya gibi çıkmışım. Tamam şişkoyum ama fotoğraflarda sanki daha da şişkoyum. Eşime kızıyorum "bir güzel fotom yok" diye. Gerçi adam ne yapsın ben zayıflamadıktan sonra:))
Ufak tefek aksilikler çıksada güzel geçti. Onlar balayına biz evimize döndük. Allah mutlu etsin diyelim.






3 Eylül 2010 Cuma

Kitap+dizi

Polisiye, gerilim ve korku kitapları okumaya bayılırım. Genelde de onlarla doludur kitaplık. Şu arada tıbbi gerilim yazarı olan, Tess Gerrittsen'e taktım. En son İkiz Bedenler'i dün gece bitirdim. Nette dolaşırken dizisinin çekildiğini okudum ve pek sevindim.
http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/blog2/?contentId=63778 adresinden bilgilere ulaşabilirsiniz. Fotoğraflarına baktığımda kafamda canlandırdığım karekterlerle uyuşmadığı görmek biraz canımı sıksa da bir yerlerden bulup diziyi izlemeyi düşünüyorum.
Dedektif Rizzoli'yi niyeyse daha ufak tefek canlandırmıştım zihnimde. Doktor İsles'i ise yazarın tarifine göre siyah saçlı bir hatundu ama dizide sarışın olmuş. Gerçi her kitabın diziye yada filme uyarlanması çok başarılı olmuyor. Ama yorum yapmadan önce diziyi izlemek ve yeni bir kitabını almak lazım:)

31 Ağustos 2010 Salı

can bebek

Kardeşim 3 hafta sonra evleniyor ve ben hala kendime bir giysi bulamadım. Neredeyse hergün mağazalarda giysi arıyorum. Aslında geçen haftaya kadar pek bir derdim yoktu. İzmir'e gitiğimde nişanda giymek için almıştım ama istemede yüzük takıp nişandan vazgeçtikleri için giyememiştim. Düğünde giyerim diyordum ki, İzmir'dekilerin telefon tacizleri başladı. " sen ablasın, son kardeş, son düğün, daha gösterişli birşeyler al". Aslında hala almaya pek niyetim yok ama bilmiyorum. Herkesin ne giyeceğini öğreneceğim ve ona göre karar vereceğim. Hoş burada bulamadım ve düğünden 5 gün gideceğim için İzmir'de de pek vaktim olmayacak ama bakalım.

Aslında gelmeden önce almak daha mantıklıydı ama vaktimiz olmadı. Planlarımız son anda küçük bir misafirin erken gelmesiyle değişti. Eşimin kardeşinin çocuğu olacaktı ve beklenenden 15 gün önce geldi. Bizde planları değiştirip İzmir'den paldır küldür İstanbul'a geçtik, Can bebeği görmeye. Zaten bizim Türkiye seyahatlerimiz hep oradan oraya geçer. Benimkiler İzmir'de, eşiminkiler Bursa'da ve mutlaka İstanbul'a eski muhitimize ve arkadaşlarımıza uğrarız. Sonrada vakit yetmedi diye söyleniriz:). Eşimin ailesi 10 sene olup da bizden ses çıkmayınca torun diye küçük oğullarına söylemeye başlamışlardı. Neyseki onlar çok söyletmediler ve aileyi sevindirdiler:)) Eşim amca oldum diye pek mutlu aileside büyükanne, büyükbaba olduk diye. Şimdiden valizim oyuncaklarla doldu:))Küçük Can henüz etrafını anlamıyor ama büyüyünce ne kadar sevildiğini anlayacak. Umarım mutlu ve huzurlu bir hayatı olur...

22 Ağustos 2010 Pazar

Sail Amsterdam ve Grachtenfestival
















Dün hareketli bir gündü. Gündüz gemi ziyaretlerimizi yaptık, gece de klasik müzik dinlemeye gittik. Ama sadece dinledik. Kalabalıktan sahneyi göremedik bile:)















Ayrıca, Güllüoğlu henüz açılmamış. Biz yanılmışız. Dün gece gittik, kapalıydı ama içerisi tamamlanmamış görünüyordu.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Tatlı-ekşi




Yemeğe misafirlerim gelecekti ve ben içinde bulunduğumuz aya istinaden güllaç yaptım. Ama misafirlerim gelemedi. Ufaklık rahatsızlanmış ve erteledik. Bu durumda koca bir tepsi güllaç bize kaldı. İki kişi bir haftada ancak bitiririz bunu:) Bir dahakine evde yapmayıp Güllüoğlundan almaya karar verdim. Ne zaman açıldı bilmiyorum ama burayada bir şube açmışlar. Henüz gidip ziyaret etmedik ama Türkiye'de ürünleri güzel olduğuna göre burada da güzeldir diye düşünüyorum. Bahaneyle denemiş olacağız.



Dün postayla KLM'den beklediğimiz valiz etiketlerimiz gelmiş. Facebookda bir uyğulamaları vardı. İstediğiniz fotoğrafı yüklüyorsunuz ve bilgilerinizi giriyorsunuz, size etiket olarak gönderiyor. ikişer tane. Türkiye'ye gitmeden göndermiştim, gelmesi 4-5 haftayı buluyor. Güzel olmuşlar.



Tabi bunları alınca THY'ye olan kızğınlığım geldi gene aklıma. Türkiye gidiş gelişlerimizde hep Thy'yi kullanırız ve bugüne kadarda bir sorun olmamıştı. Bu gelişimizde, İzmir-Sabiha Gökçen-Amsterdam aktarmalıydı. Gidiş ve geliş. Gidişlerde bir sorun yoktu. Dönüşte, checkin yaptırırken gördükki uçağımız Anadolu Jet olarak değiştirilmiş. Hadi dedik, uğraşmayalım onunla gelelim. İzmir'den rötarlı kalktı uçağımız ve İstanbul'da koştur koştur yetiştik. Otobüsle uçağa gittik ve ne görelim. Uçak ne Thy'nin uçağı ne de Anadolu Jetin. Sky diye bir firmaya ait, kiralanmış eski bir uçak. Tabi bizim giib herkes soru sormaya başladı ama yetkili yok. Yani hostesler ve yer görevlisi var. İkiside Thy'nin elemanı değil. Bir sürü tartışmadan sonra 1.5 saat rötarlı kalktık. Rahat ve sorunsuz geldik ama servis olarak hiçbirşey yoktu. Müzik yada tv yayını yok. İçecek olarak sadece çay ve portakal suyu var. Charter sefer gibi birşeydi. Gelince Thy'nin sitesinden şikayet maili attım ama bana geri dönüş yapmadılar. Hoş dönseler bile ne diyecekler ama insan açıklama bekliyor. Bugüne kadar hiç sorunumuz olmamıştı Thy ile ama hep duyardık. Demek doğruymuş..