20 Eylül 2010 Pazartesi

Düğün


Sonunda ailenin son bekar çocuğunuda evlendirdik. Cumartesi günü erkek kardeşimin düğünü vardı ve ben bir haftadır izmir'de koşturuyordum. Deli gibi yorulduktan sonra dün döndük ve bugünde hasta yatıyorum. İzmir 35 derece, burası 16. İncecik bir tshirtle gelme hatasına düşersen hastalanmak kaçınılmaz oluyor maalesef.
Kız tarafı İstanbul'da yaşıyrolar, kardeşimde öyle ama düğünü İzmir'de yaptık. Çarşambadan itibaren annemlere misafirler gelmeye başladı.Aslen Denizli'liyiz ve sinir olduğum bir adetimiz var maalesef. Düğün olan aileye bütün akrabalar bir hafta boyunca geliyor ve yemek yiyorlar. Evin kapısı açık ve sabahtan akşama kadar sürekli birileri geliyor. Neyseki bu sefer sadece 3 gün geldiler:) Sanki apartmanda değilde köşkte yaşıyoruz. İnsanlar yanımızda olmak istiyor anlıyorum ama kardeşim 5 dk. uğrayın gidin yada düğüne gelin işte sadece. Ne kadar yemek yaptık ve bulaşık yıkadım bilmiyorum.
Geç yatıp erken kalktık, sersem gibi bir hafta geçirdik. Perşembe günüde kız tarafı geldiler. anne-baba ve kardeşleri bizde kaldılar diğerleri otele yerleştiler. Ama perşembe akşamı yemekte bizdelerdi. Annemin karşı komşusuda evini açtı ve o gece 60 kadar kişiye yemek yedirdik.Mutfaktan çıktığımı hatırlamıyorum:))
Cuma günü gelin hanımı kuaföre götürdüm, saçının nasıl yapılacağını konuşması için. Cumartesi günü gittik kuaföre ve herşey yolundaydı. Saat 15.45 gibi çıkılacaktı ama saat 13 de benim deli kardeşim aradı ve bir saat sonra gelini almaya geleceğini söyledi. Tabi herşey birbirine karıştı, yetiştireceğiz diye bir koşuşturma oldu. Kuaför sinirlendi, gelin yetişti benim saçım babamın deyimiyle "nine saçı" gibi oldu:) Arada kaynadım ve klasik bir topuz yapıldı.
Nikahta nişan için aldığım mavi elbisemi giydim, yemek için ayrıca siyah bir elbise aldım. Ben ne güzel tek elbiseyle geçiştirecektim ama herkes değiştirince bende onlara uydum.
Nikahta giydiğim ayakkabılar ayağımı mahvetti. Başkada ayakkabım yok. Ağbimin eşinden ödünç ayakkabı aldım. Evlerine gidip kızın bütün ayakkabılarını denedim neredeyse. O sıktı, bu yüksek bu alçak derken sonunda bir tanesi oldu ayağıma.
Yemek için gittiğimiz yerde de oturma sorunu yaşandı. Herkes için yer ayrılmıştı ama millet kafasına göre oturmuş. Bizde bulduğumuz yere oturduk. Güzel bir düğün oldu ama ben fotoğraf yüzünden adamlarla kavga ettim. Neymiş efendim benim makinam
profesyonelmiş çekemezmişim. "Kardeşimin düğünü size ne" desemde tartıştık. sonunda halloldu ama bende çekecek keyif kalmadığı için çekmedim. Eşim bir iki tane çekti o kadar. Fotoğraflara baktım şimdi ve bir tanesini bile beğenmedim:)) Kendimi de diğerlerinide.
Ben hepsinde yarım dünya gibi çıkmışım. Tamam şişkoyum ama fotoğraflarda sanki daha da şişkoyum. Eşime kızıyorum "bir güzel fotom yok" diye. Gerçi adam ne yapsın ben zayıflamadıktan sonra:))
Ufak tefek aksilikler çıksada güzel geçti. Onlar balayına biz evimize döndük. Allah mutlu etsin diyelim.






3 Eylül 2010 Cuma

Kitap+dizi

Polisiye, gerilim ve korku kitapları okumaya bayılırım. Genelde de onlarla doludur kitaplık. Şu arada tıbbi gerilim yazarı olan, Tess Gerrittsen'e taktım. En son İkiz Bedenler'i dün gece bitirdim. Nette dolaşırken dizisinin çekildiğini okudum ve pek sevindim.
http://www.tnt.tv/series/rizzoliandisles/blog2/?contentId=63778 adresinden bilgilere ulaşabilirsiniz. Fotoğraflarına baktığımda kafamda canlandırdığım karekterlerle uyuşmadığı görmek biraz canımı sıksa da bir yerlerden bulup diziyi izlemeyi düşünüyorum.
Dedektif Rizzoli'yi niyeyse daha ufak tefek canlandırmıştım zihnimde. Doktor İsles'i ise yazarın tarifine göre siyah saçlı bir hatundu ama dizide sarışın olmuş. Gerçi her kitabın diziye yada filme uyarlanması çok başarılı olmuyor. Ama yorum yapmadan önce diziyi izlemek ve yeni bir kitabını almak lazım:)