1 Haziran 2010 Salı

Çay



Bugün yalnızım evde. K'nın dutch kursu var. Şirket çalışanlarına verdikleri için ben olaya dahil değilim. İstanbul'da olsaydım ne yapardım diye düşünüyorum. Kesin kızlardan birisiyle dışarda olurduk.Böyle zamanlarda hala buraya alışamadığımı anlıyorum.
Gerçi yazmak istediğim bunlar değildi ama olsun. çay hakkında yazacaktım bugün ben. Çay hakkında ne yazılır bilmiyroum ama içimden geldi. Birkaç gündür diyet uğruna çay bile içmiyorum. Müsliyle samimi ilişkiler içerisindeyim. Türkiye'ye gitmeme az bir zaman kalmışken kilo vermeye çalışıyorum. Bu kadar kısa sürede zor ama genede uğraşıyorum.
Benim gibi bir çaykolik için çay içmeden gün geçirmek çok zor. Almanya ve buraya ilk gelip, geçici kaldığımız yerde bile yanımda çaydanliğim getirmiştim. Küçücük ve valize çok rahat sığıyor. Yanınada iki tane ince belli koydum mu başka birşey istemem:). Şekersiz içmeye alışmadığım için kesmiştim çayı. Ama şu an içiyorum şekersiz. Çaysız kalmaktansa şekersiz içmeye razıyım. Kendime kepekli tost yaptım ve çayımı demledim. Bunu yazarken bir taraftan sıcak sıcak içiyorum. Zaten havalar hala serin, çaydan daha güzeli yok.
Balkonuma baktım biraz önce, elimde bardağımla. Karanfilim, menekşem, sarı gülüm, sardunyalarım çok güzeller. Her en kadar oturup keyfini henüz çıkartamasakda orada olmaları güzel. Domatesim henüz kızaramadı ama olsun, kızarır herhalde güneş görüdüğünde..
Çayımı yudumlarken Kız kulesine karşı olmayı istedim yada Kordon'da.. yanımda arkadaşlarımla sohbet etmeyi... Gidiş tarihim yaklaştıkçe sabırsızlığım artıyor galiba benim.
Çayın kısaca tarihçesi; dünyada sudan sonra, en fazla içilen ve içme alışkanlığı gittikçe artan bir bitki olarak 5000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Yaygın bir efsaneye göre, büyük Çin İmparatoru Shen Nung’ın hizmetlilerinden biri bahçede su kaynatırken bir yaprak kaynayan suyun içine düşer. Yaydığı koku imparatoru etkiler. Kokusunu beğenen imparator, tadını da denemek ister ve çay o gün bugündür insanoğlunun vazgeçilmez dostu haline gelir.
Avrupa’nın bu gizemli tat ile buluşması 17. yüzyılda gerçekleşir. İngilizler, sağlık ve zindeliğin sunulduğu bu sıcak içeceği o kadar çok benimserler ki, bunu bir yaşam tarzı haline getirirler adeta. 18. yüzyılda da bugün dünyanın en büyük çay yetiştirilen bölgesi sayılan Assam ve Seylan Adası’nda çay bahçeleri oluştururlar. Üretilen bu çayları Avrupa’ya hızlı olarak taşımak için de,
süratli yelkenliler yaparlar. Türkiye’nin çayla tanışması 1787 tarihinde, Japonya’dan getirilen çay tohumlarının ekilmesiyle başlar. Böylelikle Türk insanıyla ayrılması imkansız bir buluşma gerçekleşir:)
Kısaca günün her saati, güzel demlenmiş ince bellide çaya hayır demem:))

3 yorum:

  1. Ah ya ne guzel gidiyorsun demek Turkiye'ye!
    Bisiklet turlarini cogalt, kalori yakmada ise yarayabilir :)
    Bu arada ben de galiba memleketimizin yuz karasiyim. Cayin yani hani bizim o ince belli bardakta icileninin tadini bile bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  2. Kısmetse 20 gün sonra gideceğim. Var mı bir isteğiniz:))

    YanıtlaSil
  3. biraz guzel hava, bi kac dost-aile filan getirebilirsin :) ben maalesef gec gidiyorum bu sene, haziran ve az biraz temmuz burada gececek :( sen tadini cikar tatilinin :)

    YanıtlaSil